Anasayfa » уи хъыбарыр я1уэтэж! / Senin Hikayeni Anlatıyorlar!

уи хъыбарыр я1уэтэж! / Senin Hikayeni Anlatıyorlar!

by admin
350 views

Sosyal bilimlerin üzerinde en çok kafa patlatılan mefhumlarından birisi olmuş “yabancılaşma”.

Fazlaca detaya girmeden bu yazıda üzerinde duracağım durumu özetlersek : Kişinin kendinden (olması gereken halinden) veya yaşadığı toplumdan gün be gün uzaklaşması.

Biz diaspora Çerkesleri’nin önündeki en büyük problemin de ta kendisi aslında bu kavram.

Modernitenin / Postmodernitenin etkisindeki geleneksel olarak köylü ama iki nesildir şehirli olmaya çalışan Çerkes aslında büyük bir yalnızlık yaşıyor. Asimilasyonun açtığı onulmaz yaralar Çerkes’i büyük bir yalnızlığa sürüklemeye devam ediyor. Bu durumdan rahatsızlık duysa da sistem karşısında kendini çaresiz kabul ediyor ve giderek “ben merkezli” bir yığın haline dönüşmeye başlamış toplum içinde de tek başına hissediyor. Bu da bireyi daha da “ben-merkez”ci hale getiriyor. Bir nevi domino etkisi.

Peter L. Berger “Modernleşme ve Bilinç” kitabında çok güzel örnekler aslında bizim de muzdarip olduğumuz köklerimize yabancılaşma mefhumunu.

“Kendini evinde hissetme” kavramıyla açıklıyor kişinin önce kendisine sonra da mensup olduğu topluma / kültüre yabancılaşmasını.

Daha anlaşılır olması açısından, biraz kendimize uyarlayarak ve özet geçerek açıklamaya çalışayım…

Çerkes Kültürü / Yaşam tarzı = Evimiz denkleminden yola çıkalım.

Modernleşmenin ve/veya şehirleşmenin yol açtığı “geleneksel kültüre” karşı yabancılaşma, yani metropolde ÇERKES’in günlük yaşamının çeşitli zamanlarında farklı ve çelişik anlam dünyalarıyla karşı karşıya kaldığını (iş, okul, sinema, kafe, mensubu bulunduğu kültürün dışındaki kültürlerle yoğun temas vb.) bu sürecin de ÇERKES’in mensubu bulunduğu topluma ve kendine karşı göçebe bir karakter kazandığından bahsediyor.

Artık oralarda kendini evinde hissetmeye başlıyor ama bir çelişki de var başlangıçta içinde yaşadığı…

Bu çelişki, ÇERKES’in kendisini evsiz hissetmesine sebebiyet veriyor ve oradan oraya sürükleniyor bizim thamışke.. Ama bu yoğun temas devam ettikçe, ki devam etmesi de kaçınılmaz, artık bir şekilde EVSAHİBİ olmayı istiyor. “Ruhen” de olsa göçebe olmak çağın şartlarıyla örtüşmüyor zira.

Ama sağına bakıyor soluna bakıyor ve modernitenin kendisine dayatttığı optimum şartlarda en uygununu seçip, doğup büyüdüğü evden daha konforlu ve rahat olduğunu düşünüp hali hazırda daha çok vakit geçirdiği o farklı anlam dünyalarının içinde bir EV ediniyor kendine.

Başka bir yaşam tarzı.. Başka bir kültür kanıksanır hale geliyor bu hissiyatla birlikte.

Yabancılaşmanın en büyük sebebi aslında bir başka bakış açısıyla irdelendiğinde sonucu da bireyin geçmişle olan bağlarının kop(arıl)ması.

Peki nedir geçmişle olan bu bağın önemi?

Şu bilinmeli: İnsan kendiliğinden oluşmadı, kazanılmış bir geçmişi var. Mücadelecidir insan. Biz Çerkesler de. Kavimlerin batıdan doğuya, doğudan batıya sürekli hareket halinde olduğu bir kavşak noktasını vatan bellemenin bir handikapı bizi tarih boyunca kendinden kat be kat güçlü toplumlarla sürekli didişen, onlara karşı varlığını korumaya çalışan bir halk kılmış.

Çerkes tarihi aslında bir direniş, bir kalkışma tarihidir. Her döneminde, en yıkıcı koşullarda bile bir parıltıya mutlaka rastlanır.
Mücadele etmiş, yenmiş, yenilmiş, sendelemiş, düşmüş ama nihayetinde ayakta kalmayı mutlaka başarmıştır.

Tarih bilinci diaspora Çerkesine aslında en çok bu bakış açısını kazanmasına yardımcı olur. Bu bilinçle hareket eden bir Çerkes, yalnız olmadığını bilir. Ardında bedel ödemiş milyonlar vardır, hisseder. Güvendiği kişilerin, anlam yüklediği insanların savrulması, kendisini temsil ettiğine inandığı kurumların handikapları onu etkilemez. Çerkes, geçmişini, nereden gelip nereye gitmekte olduğunu, tarih boyunca ne gibi dönemeçlerden geçtiğini, hangi güçlüklere uğradığını bilen olmak zorundadır aslında.

Son zamanlarda, gündelik hayatımızdaki etkisini kat be kat arttıran sosyal medyanın da etkisiyle sloganlara ve belli kalıplara hapsedilmiş bir Çerkeslik anlayışı ise önümüzdeki en büyük tehdit haline dönüştü.

Anadiliyle, xabzeyle, geçmişten bugüne aktarılan kültürel birikimle asimilasyona ve yabancılaşmaya karşı dik durabilecek Çerkes, kendini sadece beylik sloganlarla “güya” korumaya çalışıyor ki ne büyük hatada olduğunun hala farkında değil.
Yabancılaşma denilen mefhumu bertaraf etmenin en önemli ayağı aslında bireyin kendisini yetiştirebilmesi. Günümüz insanının, tarihte hiçbir zaman olmadığı kadar birey olabilme sorunu var. Zira hangi ülkede yaşıyor, hangi ideolojik formasyonun tahakkümü altında bulunuyor olursa olsun, sistem tüm araçlarıyla insanı yaşamında özne olmaktan uzak kişilikler haline dönüştürmeyi hedefliyor. Bu durumun handikapını en çok yaşayanlardan birisi de Çerkes toplumu.

Toplum bilincinden uzaklaşıp yığın mantığıyla hareket ediyor artık yabancılaşmış Çerkes.

Nicelik ilgisini çekiyor yabancılaşmış Çerkes’in, nitelik umrunda bile değil. Üç beş yedi milyonuz ya? Yeter de artar canım! Daha ne olacak! Bundan iyisi Şam’da kayısı…

Dogmatik artık yabancılaşmış Çerkes ve dogmatik olmayı ilkeli olmak sayıyor.

Poz atmayı seviyor artık yabancılaşmış Çerkes. Başkalarının ondan söz etmesinden daha önemli bir mefhum yok. “Falan sanatçı da / falan siyasetçi de Çerkesmiş” söylemi onun için en büyük teselli ve/veya gurur kaynağı.

Sorumsuz artık yabancılaşmış Çerkes. Ne kendine ne de topluma karşı bir sorumluluk duymuyor ya da en alt seviyede zorunlulukları yerine getirmekten öteye geçmiyor sorumluluğu.

Tepkisiz artık yabancılaşmış Çerkes. Bir başkasının ona ne yapması gerektiğini söylemesini bekliyor. “Birisi el kaldırsa da ben de kaldırsam!” diyor.

Daha başında pes etmiş yabancılaşmış Çerkes. Demokritos’un meşhur aforizmasında belirttiği gibi, düşüncesizlik ve tepkisizliğini gizlemek için kendine koskocaman bir “kader heykeli” yaptı Çerkes. Bugüne kadar yaşadığı, bugünden sonra -yabancılaşmanın da etkisiyle çok kuvvetle muhtemel- yaşayacağı olumsuzlukları “kader” e bağlayıp teslimiyetçi bir ruh haline bürünüyor. Hatta dahası yeri geliyor bununla övünüyor.

Karl Marx, Kapital’de işçilerin dünya genelinde yaşadığı sıkıntılardan bahsederken eserinin bir bölümünde “farklı ülkelerde yaşıyorlar” diye bu sıkıntılara duyarsız kalınmamasını anlatır ve finalde:

“De te fabula narratur!” der…
“Senin hikayeni anlatıyorlar!”

Yabancılaşma mefhumunun memleketi, köyü, kabilesi, derneği, ekonomik gelişmişlik seviyesi falan yok. Biz birbirimizin hikayesini anlatıyoruz aslında. Bu konuda çok ciddi çalışmalar yapmalı sosyal bilimcilerimiz. Aksi halde vehamet sınırlarını çoktan aşmış durumumuz artık yabancılaşmaktan evrilip yok oluşa dönüşmeye başlayacak.

Benzer Yazılar

Are you sure want to unlock this post?
Unlock left : 0
Are you sure want to cancel subscription?
-
00:00
00:00
Update Required Flash plugin
-
00:00
00:00