Kapısından içeri adım attığımda, sene 1997 idi. İyi hatırlıyorum, Borçlar hukuku finalinden çıkmıştım. Bodoslama çakılmıştım hatta sınavda. Sadece ben değil neredeyse tüm bölüm. Zaten o nağlet hocadan 3 dönem dersi almadan geçen yoktu ya
Mekana girdiğimde kitaplar adeta üstüme üstüme geliyordu.
Duvarlarda sadece raflar, aradaki ufak boşluklara iliştirilmiş yazılar.
Genelde büyük puntolarla “kitap okuma sanatı” ile ilgili özlü sözler. Züccaciyeciye giren bir fil gibi hissetmiştim kendimi. Dikkat kesilmiştim. Merhaba dedim adını biraz sonra öğreneceğim Tuncay abiye, merhaba delikanlı diye karşılık verdi. Hiç unutamadım o merhabayı, bugün eğer gerçek manada bir kitap kurdu isem, o gün o merhaba ile başladı maceram. Kocaman bir dünya açtı tek bir “merhaba” bana.
Tuncay abi sanki beni yıllardır tanıyormuşçasına karşıladı. Sonra sonra farkettim, aslında bütün müşterilerine aynı samimiyette davranıyordu. İşini ve kitapları seviyordu çünkü. Tanıdığım en babacan sahaf. Sonraki yıllarda sohbetlerimiz bol oldu kendisiyle.
Sıkı “komünist” idi. Pek anlaşamasak da ideolojik anlamda (o fazla stalinist idi), saygıyı hiç eksik etmedik. Kitaplara karşı ekstra “komünal” bir yaklaşım içindeydi ama Allah var. Hiç kitap ayırmaz, saygı duyardı basit bir mizah kitabına da, çok ciddi bir siyaset bilimi kitabına da
O gün, bir kopyasını edinmek için çok uzun zamandır uğraştığım ama bulamadığım, İsmail Berkok’un “Tarihte Kafkasya” sını sormuştum. İyi ki de sormuştum ya! Nuh Nebi’den kalma olduğunu tahmin ettiğim bilgisayarına baktı “Yok ama bulurum” dedi.
Hemen ardından ekledi. “Çerkes misin?”
“Çerkes’im“ dedim. “Benim hanım da Kabartay!” dedi. Refleks olduğu üzre, “Kabardey!” diye düzelttim. Sülalesini sordum alışkanlıkla o kadar da uzun boylu değil evlat dedi. Ama öğrenirim. Öğrendi de sonraki günlerde
O Cebeci’nin son sahafıydı, bizim Mülkiye’den Cebeci Stadına doğru giden kestirme yolda demiryolu alt geçidine girmeden hemen sağda ücra bir köşede.
Neyse, biraz dolaştım raflar arasında. Özel ilgi alanım olan 2. Dünya Savaşı üzerine bir iki kitap buldum satın almak için fiyatlarını sordum eh uygun da geldi. Dostluğumuzun yanında ticaretimiz de o gün başladı.
Artık nedense sahaflık, kitap satmakla eşdeğer; bir de işin içine internetin gücü girdi; o eskimiş kitap kokusunu içimize çekmeden online sahaf sitelerinden iki tıkla alıveriyoruz kitapları. Ne yazık.
Halbuki Tuncay abiyle ne sohbetler çevirirdik. Bazen akşamın nasıl olduğunu unuturdum kitaplar üzerine konuşurken, bazen konu değişsin diye futbola çevirir biraz makara yapardık. Eh ben fanatik Fenerbahçeli, o fanatik Galatasaraylı!
Çerkes kültürüne hanımından olsa gerek, çok düşkündü. Çerkeslerle ilgili herhangi bir kitap geçtiğinde eline, hemen haberdar ederdi beni. (Sonraki yıllarda buna 2. Dünya Savaşı kitapları da eklendi).
Birkaç Çerkesce cümle bile öğrenmişti. “Ben şimdi evde Tülay hanımı nasıl şaşırtırım!” diye keyifli bir kahkaha atarak.
İnsan, göz çukurlarından hep yaş dökmez derler ya; öyleydi Tuncay abi de; sözcükler dökülürdü, kitaplar dökülürdü. Bir de kendi usulünce kaçak çayla harmanlayıp demlediğinde “Tirebolu 42” çayını; aman akşamlar olmasın!
Bir dönem, Bursa’da epeyce vakit geçirmek durumunda kalmıştım, Ankara’ya döndüğümde yanına uğradım… Dükkan kapalı!
Komşulara sordum bilen eden de yok. İçeride kitaplar duruyor ama. Sonradan öğrendim, ağır bir kalp krizi geçirmiş. Doktor işi gücü bırakmasını tavsiye etmiş. Yolunu izini kaybetmiştim. Cep telefonu kullanmayı, “emperyal düzenin bir parçası olmak” ile eşdeğer tutuyordu zira. Sahaf da kapandı gitti. Cebeci’nin son sahafının vedası da sessiz oldu.
Yıllar sonra, o yılların Ankara’sında bir başka kitap mekanı Olgunlar’a yine bir kitap sormak için gittiğimde tesadüf bir bankta onu görene kadar da karşılaşmadım. Belki 3-4 yıl geçmişti aradan. Benim artık Ankara’dan ayrılıp Bursa’ya oradan da askere gitme demlerim.
“Tuncay abi! Nasılsın ya” dedim!
Tebessüm etti. “Sıfs Vedat! We sıtwuhode?” diye karşılık verdi; hala unutmadığı bir kaç Çerkesce cümleden biriyle. Son görüşmemizdi…
Sonra yollar ayrıldı.
Hey gidi Tuncay abi hey… Ne güzel adamdın sen. Mekanın cennet olsun. İyi ki tanıdım seni. Kitaplara bile eşitlikçi yaklaşan Komünist ağabey
“Ölümse, sonsuz bir sessizlik şimdi..
Anılara dönüşün kaçınılmaz ufku”
Wuzdequam Alıhım wişiğatınş…